🐘 Bu Kadar Karanlık Bir Gökyüzü Fırtınasız Açılmaz

Peyderpeyyaşıyoruz evladım işte. Her gün azar azar. Aman idareli yaşayalım da yarına da kalsın der gibi anlayacağın. Ben mesela hep öyle yaşadım, bu yaşıma kadar. En sevdiğim gömleğim, yıllarca durdu askıda öylece. Sonra önemli bir gün olacaktı, o gün giyecektim. Arada oldu bazı önemli günler, ama bir iki tane. Söylediklerigerçekten de ilgimi çekiyordu - ama bu o kadar kolay halledilebilecek bir mesele değildi. Babam buna karşı çıkmıyordu, ama annem niyetimi öğrenin­ ce adeta delirdi. Dahası, çok şeyler beklediğim dedem ona bu konuyu bir daha açarsam bana artık tek kuruş vermeyeceği­ ne yemin etti. Ne kazandık bu kadar bakmak ile Leyleğin ömrü geçer laklak ile. Öyle kaba insanlar vardır ki ayı onların yanında centilmen sayılır. Bazı insanlar kafalarıyla hissederler ve kalpleriyle düşünürler. Uçmaya uçmakla başlayamazsınız. Başkalarının kusurunu kapatmada gece gibi ol. En güzel zar çöp tenekesine atlan zardır. Buöfkenin nedeni, eskiden Yokohama'nın zorlu kenar mahallelerinde bir yetim olarak yaşamasından kaynaklanıyor. Çocukluğundan beri Akutagawa'nın acımasız kişiliği hiç değişmedi. 14 yaşındayken bile yoldaşlarını öldüren bir grup yasadışı tüccarı öldürmeyi istiyordu. Hiç tanımadıları, yüzlerce kilometre uzaktaki yaşıtları ile acıyı paylaşmanın rengiydi onlar için siyah. Hava baharmış, kimin umurunda, güneş siyah, gökyüzü siyah, ağaçlar siyah. Siyaha büründü her şey, simsiyah. Yaşanmış anların kazanılmış olduğu, bir daha yaşanamayacaklara açılan kapının rengi siyah. Bizden 500 ışık yılı kadar uzakta yer alan Barnard 68, yaklaşık yarım ışık yılı çapında oldukça yoğun bir bulutsudur. Çok yoğun olması sebebi ile, arka planında yer alan yıldızların ışığını engeller ve gökyüzünde karanlık bir mağara gibi görünür. Bu tür “görece küçük” yoğun karanlık gaz Bireski savaş alanında korkunç Bir ayrılıkta upuzun Neler soyunur neler Gece aşağıda. Nice yorgun olursa olsun yercek Yükünden yeşilinden Uyutur böceği otu Gece aşağıda. Bu nedir bulamıyorum Yıldızlar yıldız Gökyüzü gök Gece aşağıda. Hani yapılar vardır Taş taş doldurur boşluğu Öylece duvarları örer Gece Doğruluk dilde, yok dudaklarda; Hayır ayaklarda, şer kucaklarda. Hep yıkım üstüne yıkım, acı üstüne acı! Ne vakit geçse anlı şanlı bir ordu, çöküverir ağır gölgesi bir bulutun. Güzel düşün, iyi hisset, yanılma, aldanma. Ne varsa doğrudadır, doğruluk şaşar sanma. Tam tersine: ne kadar bakarsanız, o kadar çoğalırlar. Ne kadar düşünürseniz, anlamaları o kadar artar.” S.102 *Bu yazı, Gılgamış Destanı kitaplarından, “Bottero, Jean. Gılgamış Destanı Ölmek İstemeyen Bir Büyük İnsan. Çeviren: Orhan Suda, Üçüncü Baskı. evHj. Yukarıda yıldızlar ışıldıyor olabilir, fakat geri kalan yerler olabildiğince karanlık. Yoksa değil mi?ESA/Hubble & NASA, A. Bellini vd. Havanın açık olduğu bir gece gökyüzüne baktığınızda, muhtemelen birkaç tane parlak gök cismi ve onların arasında da bir sürü karanlık alan görürsünüz. Peki eğer galaksimizde yüz milyarlarca yıldız ve evrende de yüz milyarlarca galaksi varsa; her yerin şehir meydanı gibi aydınlık olması gerekmez mi? O halde evren, geceleyin neden simsiyah? Aslında öyle değil. Bizler, bu cisimlerin çoğunu göremiyoruz. Birleşik Devletler’in Şikago kentindeki Adler Gökevi’nde çalışan gökbilimci Mark Hammergren, uzayın yüksek enerjili gama ışınlarından, düşük enerjili radyo dalgalarına kadar değişen bir tayfta ışık enerjisiyle radyodolu olduğunu söylüyor. Bizim gözlerimiz, bu ışınım gamının yalnızca ufak bir kısmını görebiliyor ve bilim insanları buna “görünür ışık” adını veriyor. Örneğin ultra kısa gama dalgaları Dünya’nın atmosferinden geçemiyor ve gözümüzdeki retinalar, çok düşük enerjili kızılötesi dalgaları fark edemiyor. Gözlerimizin seçeceği bir şey olmayınca, ışık göremediğimiz için renk de göremiyoruz. Bir diğer sebep ise herhangi bir ışık kaynağı uzaklaştıkça, bu ışığın dalga boyunun daha uzun hale gelmesi bkz. Doppler etkisi. Bizden uzaklaşan yıldızların ışığı kırmızıya dönüyor ve bu yıldızlar çok uzaklaştığında artık hiç görülemiyorlar. Evrenin büyüklüğü ve evren genişledikçe yıldızların bizden hızla uzaklaşması gibi gökbilimsel gerçekler göz önüne alındığında, uzay epey boş gibi görünebilir. Fakat boş bir arka plan gibi görünen gökyüzü, aslında her biri parıl parıl parlayan uzak takımyıldızların oluşturduğu bir duvar kilimi gibi. Alex Schwartz/Popular Science. Ç O. Prof. Dr. Fuat Sezgin, İslam Uygarlığında Mimari, Geometri, Fizik, Kimya kitabında karanlık kutu için ayrı bölüm ayırmış. Sezgin, kitabında İbnü’l-Heysem’in karanlık kutu ile ilgili incelemelerine yer veriyor. 2019 yılı Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı olarak ilan edildi. Bilim Genç olarak, 2019 yılı boyunca Prof. Dr. Fuat Sezgin’in İslam bilim ve teknoloji tarihine katkılarını farklı yazılarla ele alacağız. Prof. Dr. Fuat Sezgin anısına hazırladığımız diğer yazılara ulaşmak için tıklayın. İngilizcede iğne deliği pinhole, fotoğrafçılıkta ise camera obscura olarak adlandırılan karanlık kutu karanlık oda olarak da bilinir, fotoğraf makinesinin bilinen ilk ve en basit hali olarak kabul edilir. Karanlık kutuda bir objenin görüntüsünün oluşturulma mekanizması şu şekilde işler Işık sızdırmayacak şekilde kapatılmış bir kutunun bir yüzüne küçük bir delik açılır. Kutunun dışındaki objeden yansıyan ışık delikten geçer ve kutunun içindeki deliğin karşısındaki yüzeyin üzerinde objenin baş aşağı dönmüş ters görüntüsü oluşur. Bu yöntemde deliğin çapı küçüldükçe oluşan görüntünün keskinliği yani netliği artar, ancak delikten giren ışığın şiddeti düşük olduğundan görüntü çok belirgin değildir. Hem net hem de belirgin bir görüntü elde edebilmek için deliğin olduğu yere mercek bugün objektif ya da lens olarak isimlendirilir konulmalıdır. Deliğin karşısına belirli bir açıyla yerleştirilen ayna sayesinde ışığın üzerinden yansıdığı objenin düz görüntüsü oluşturulabilir. Karanlık kutunun geçmişi MÖ 4. yüzyıla kadar uzanır. Karanlık kutuda kullanılan temel ilkenin bilinen ilk tarifini Çinli filozof Mozi MÖ 470-390 yapmıştı. Daha sonraları başka bilginler Mozi’nin bu görüşünü destekledi, ancak görüşlerini deneylerle destekleyerek uygulamalı olarak gösteremediler. Bu teknik hakkındaki ilk açık tanımlamayı yaparak bu tekniği icat eden kişi, 965-1041 yılları arasında yaşayan İbnü’l-Heysem’dir. İbnü’l-Heysem birkaç ışık kaynağıyla yaptığı deneylerle objeleri karanlık odada ters bir biçimde görüntülemeyi başarmıştı. İbnü’l-Heysem 1001 İcat Dünyamızda İslam Mirası adlı kitapta İbnü’l-Heysem’in karanlık oda çalışmaları şöyle açıklanıyor Dikkatli bir gözlemci olan İbnü’l-Heysem, bir gün bulunduğu odanın pencere kanadındaki delikten içeri giren ışığı fark etti. Işık karşıdaki duvara vurmuş ve Güneş’in tutulma sırasındaki yarım şeklindeki biçimini almıştı. Bunu gören İbnü’l-Heysem, şu tespiti yaptı “Güneş’in tutulma sırasındaki görüntüsü, tam tutulma olmadığı müddetçe, şunu söyler Güneş ışıkları dar ve yuvarlak delikten geçerek deliğin karşısındaki yüzeye düştüğünde hilal şeklini alır.” İbnü’l-Heysem daha sonra deney yaparak ışığın düz bir çizgi şeklinde hareket ettiğini, parlak nesnelerden yayılan ışık hüzmelerinin küçük delikten geçerken dağılmayarak deliğe paralel düz bir yüzey üzerinde baş aşağı bir görüntü oluşturduğunu açıkladı ve delik ne kadar küçük olursa görüntünün de o kadar net olacağını belirledi. İbnü’l-Heysem’in karanlık odasının çizimi Böylece İbnü’l-Heysem tarihte bilinen ilk kamera olan karanlık odayı lensiz kamera icat eden kişi oldu. İbnü’l-Heysem tasarladığı düzenek için beyt muzlim Beytü’l-müzlim terimini kullanmıştı. Karanlık oda anlamına gelen bu terim Latinceye camera obscura şeklinde çevrildi. Prof. Dr. Fuat Sezgin, İslam Uygarlığında Mimari, Geometri, Fizik, Kimya kitabının “Optik” bölümünde karanlık kutu için ayrı bölüm ayırmış. Prof. Dr. Fuat Sezgin, kitabında bir dizi Avrupalı bilginin bu isimler arasında Roger Bacon, Leonardo da Vinci, Francesco Maurolico gibi bilginler var karanlık kutunun mucidi olarak kabul edildiğini söylüyor. Ancak İbnü’l-Heysem’in karanlık kutu sorununu optik hakkındaki temel eseri Kitâbü’l-Menâzir’de ve “Güneş Tutulmasının Şekline Dair” ve “Ay Işığına Dair” incelemelerinde ele aldığını belirtiyor. Prof. Dr. Fuat Sezgin, İbnü’l-Heysem’in Kitâbü’l-Menâzir kitabında karanlık odayı şöyle açıkladığını aktarıyor “Oda iki kanatlı bir kapıya sahip olmalıdır. Gözlemci birçok şamdan sağlamalı ve onları kapının karşısına ve ayrı halde takmalıdır. Bundan sonra gözlemci odanın içine girer ve kapıyı tekrar kapatır; ama kapının iki kanadını az bir miktar açarak arasında aralık bırakmalıdır. Ondan sonra, odanın kapının karşısında bulunan duvarını gözlemler. Yani gözlemci bu duvarda o şamdanların sayısı kadar birbirlerinden ayrılmış ışık görüntülerini bulacaktır ve bu da ışık görüntülerinin aralıktan içeri girmesiyle olur. Eğer şimdi gözlemci kapının açık bulunan aralığı körletirse ve ondan geriye sadece küçük bir delik bırakırsa ve bu delik şamdanların karşısında bulunursa, böylece gözlemci odanın duvarında o şamdanların sayısı kadar birbirinden ayrı ışık görüntülerini tekrar bulur ve bu esnada onlardan her biri deliğin boyutuna bağlı olacaktır”. İbnü’l-Heysem’in optik alanındaki eserlerinin birçoğu 12. ve 13. yüzyılda Latinceye çevrildi ve sonraki dönemlerdeki bilginlerin çalışmalarına önemli katkılar sağlayarak optik biliminin ortaya çıkmasına öncülük etti. Kaynaklar Sezgin, F., İslam Uygarlığında Mimari, Geometri, Fizik, Kimya Saateler, Optik, Mineraller, Savaş Tekniği, Antik Objeler, Boyut Yayıncılık, İstanbul, 2018. Sezgin, F., Tanınmayan Büyük Çağ İslam Bilim ve Teknoloji Tarihinden, Timaş, İstanbul, 2010. 1001 İcat Dünyamızda İslam Mirası, Ed. Salim T S Al-Hassani, Foundation fo Science Tecnology and Civilisation, 2010. Yazar Hakkında Osman Baran Kaplan Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Lisans Öğrencisi Bilim Genç web sitesinde yayınlanan yazı, haber, video, fotoğraf, çizim ve animasyonların her türlü hakkı TÜBİTAK’a aittir. İzin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi olsa alıntı yapılamaz, kopyalanamaz ve başka yerde yayınlanamaz. Sosyal Bilimler Benzer İçerikler Popüler İçerikler Özel Gaziosmanpaşa Hastanesi Göz Bölümü'nden Uz. Dr. Muharrem Karakaya, teknolojinin gözlerimize verdiği zararı ve gözlerimizi korumak için neler yapabileceğimizi anlattı.. Bilgisayar ekranına ne kadar süre bakmak göz sağlığını bozar? Bilgisayar ekranına ya da televizyona uzun süre bakmak, sanılanın aksine herhangi bir göz kusuruna sebep olmaz. Sadece gizli hipermetropiniz ya da erken-başlangıç yaşlılık hipermetropisi varsa, belli belirsiz olan göz rahatsızlıklarınızı belirgin hale getirir. Ayrıca bilgisayar ekranlarının sürekli titreşen yapıda olması; görme güçlüğüne, bu da dikkatle izlemekte olan kişilerde yorgunluğa neden olur. Dikkatli bakış sırasında göz kırpma sayımızın dakikada beş-altı defaya indirilmesi normalde bu sayı, çok keskin görmeye ihtiyaç duymadığımız işlerde dakikada 12-16 defadır, kırpma yoluyla gözümüzün nemlenmesini sağlayan mekanizmayı yavaşlatarak göz kuruluğuna yol açar. Bu nedenle bilgisayar kullanıcılarında göz yorgunluğu ve göz kuruluğuna sık rastlamaktayız. Göz sağlığımızı korumak için günde en fazla kaç saat bilgisayar, tablet, telefon gibi ekranlara bakabiliriz? Günümüzde pek çok kişi; gün boyunca bilgisayarlar, akıllı telefon ve tabletlerle vakit geçiriyor. Araştırmalar; günde iki saatten fazla bilgisayar kullananların hemen hemen hepsinin göz sağlığının tehlikede olduğunu gösteriyor. Bilgisayarda 20 dakika çalıştıktan sonra, gözleri kapatarak ya da uzağa bakarak 20 saniye dinlenmek gözleri korur. Ayrıca daha sık göz kırpmaya çalışılmalı. Karanlık ortamlarda ekrana bakmaktan kaçınmak gerekiyor. Akıllı telefonlar ve tabletler gibi diğer teknolojik aletler de gözümüzü bilgisayar ekranı kadar yoruyor mu? Akıllı telefonlar; yatkınlığı olan kişilerde miyopinin tetiklenmesinde ve artmasında etken olabilir. Bu cihazlar; genellikle standart okuma mesafesi olan 40-50 santimetreden daha yakında tutuluyor, sıklıkla da daha küçük cisimleri görmek için bizleri zorluyor. Bu da miyopinin ortaya çıkmasında ve ilerlemesinde yepyeni bir risk faktörü olabiliyor. Bunun yanında bilgisayar karşısında fazla zaman geçirenlerde sıklıkla rastlanan göz kuruluğu, tablet bilgisayar ile akıllı telefon kullanıcılarında da görülür. ÇÖZÜNÜRLÜK İYİ OLMALI Telefonun, tabletlerin ekranı aydınlık mı, yoksa karanlık mı olmalı? Ekrandan yansıyan ışık gözü yorar. Bu nedenle ekranların biraz mat olması daha uygundur. Göz sağlığı açısından kullanılan ekranlar; yüksek çözünürlü ve düşük parlaklık orantılı olmalıdır. Aynı zamanda bilgisayar, akıllı telefon ve tabletlerin ekranına doğru direkt aydınlatma yapılmaması gerekir. Ekran ile yakın çevre arasındaki aydınlık kontrastı 1/10'u aşmamalı, oda aydınlatması gözü yormayan, rahatça görmeyi sağlayacak şekilde ayarlanmalı. Ekran yüzeyinde parazit yansımaların oluşmaması için, ekranın konumuna da dikkat etmek gerekmektedir. Işık kaynağı, ekrana yan taraftan gelmeli. GÖZ SEVİYESİNE DİKKAT Teknoloji çağındayız; sadece bilgisayar ekranına değil tüm ekranlara bakmak kaçınılmaz bir durum. Peki, gözlerimizi bu durumdan korumak için ne yapmalıyız? Öncelikle bilgisayar kullanıcılarının göz yorgunluğu ve yakınmalarını önlemek için; bilgisayar ekranının üst seviyesinin, göz seviyesini aşmamasına dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü bu sayede, gözünüzün çalışma sırasında hafifçe aşağı bakar pozisyonda olmasını sağlayabilirsiniz. Bu durum da göz kapak aralığınızın bir miktar dar kalmasını sağlayıp gözyaşınızın buharlaşabileceği göz yüzeyini azaltacaktır. ÇİFT GÖRME OLABİLİR Teknolojik aletlerden ötürü gözlerimizin bozulduğunu nasıl anlarız? Çoğu rahatsızlıkta olduğu gibi göz yorgunluğu; farklı kişilerde, farklı şekillerde gelişebilir. Sık bilgisayar kullanan kişilerde görülen baş ağrısı da bir göz rahatsızlığının belirtisi olabilir. Gözlerde ağrı, yorgunluk, kuruluk hissi, beraberinde kızarıklık ve yaşarma gibi problemler olabilir. Bulanık veya çift görme, odaklanma sorunu yaşamak da başlıca belirtiler arasındadır. 3D GÖZLÜKLERİ İKİ SAAT TAKIN 3 boyutlu filmler için olan gözlükler gözlere zarar verir mi? 3D görüntü izleme imkanı sağlayan gözlüklerle, iki saat film izlemek göz sağlığına zarar vermez. Ancak plastik polarize camdan üretilen 3D gözlükler uzun süre takılmamalı. Üç boyutlu gözlükler uzun süre takılıp yüksek ışığa maruz kalındığında, gözlerde hasar oluşabilir. Ayrıca göz bebekleri büyür. Uzun süren bir seçim maratonu nihayet sona erdi. Şimdi herkes kimin kaybedip, kimin kazandığını konuşuyor. Kaybeden elbette Cumhur İttifakını oluşturan AKP ve MHP oldu. En çok da liderleri tabi ki. Neden kaybettiler? Seçim sürecinde yaşananları, bir kenara not ettiklerimizi hatırlayalım. Devletin en tepsindeki insanlar bir oy uğruna seçmenleri ayrıştırdı, kendilerine oy vermeyen halka “terörist” , aday için “FETÖ’cü”, “Pontus” dediler, Mısır’da darbeyle işbaşına gelen “Sisi’ye” benzettiler. Herkesin gözleri önünde kazanılmış bir seçimi “Oy çaldılar” diye iptal ettirip yenilediler. Seçimin bitimine yakın son kozlarını oynayıp “Kürdistan” dediler. “Bebek Katili”nden mektup getirttiler. Demirtaş’ı terörist ilan edip, “Bebek Katili”ni muteber ilan ettiler. Üstelik Cumhur ittifakının iki lideri de bu mektuba bel bağladı. Devlet Bahçeli “Öcalan HDP’nin istismarına müdahale etti” diyerek, Bebek Katiline akil insan muamelesi yaptı. Partili Cumhurbaşkanı son TV programınında uzun uzun “Terörist Başının” mektupta ne demek istediğini anlattı. En önemli bomba ise Pensilvanya’dan geldi. FETÖ sözcüsü seçime üç gün kala attığı twetle “CHP’nin adayına oy vermeyin” dedi. Vatandaş ise iradesinin elinden alınmasına tepki gösterdi. En önemlisi de YSK’nın 6 Mayıs’ta aldığı seçim yenileme kararı tüm kesimlerin adalet ve vicdan duygusunu adam yönetimine, halktan koparak, yakınlarına ve yandaşlarına çalışan iktidara, nefret dilini gündelik siyasete alet eden iktidar yöneticilerine, ekonomik sıkıntılarla boğuşurken, halktan iyice kopup şatafat içinde yaşayanlara tepkisini gösterdi. “Dur” dedi. Bu seçimden herkes kendi payına düşeni almalı, vatandaşın mesajını doğru okumalı. Ancak AKP içinde bulunduğu kibirli ruh hali nedeniyle seçmenin mesajlarını okumakta zorlanıyor. İşte örneği; Yıllardan beri yürülükte olan Belediyeler Kanunu’na göre Belediye şirketlerinde atamaları, seçilmiş belediye başkanları yaparken, Ticaret Bakanlığı’nın yayımladığı genelge ile bu yetki belediye meclislerine verildi. Yani, AKP seçimleri kaybedince, belediye başkanlarının yetkilerini gasp etmeye başladı. AKP halkın verdiği mesajı anlayamadığını net olarak gösteriyor. Milli irade ile inatlaşarak, daha fazla korku ve tehditle gücünü koruyacağını sanan fena halde AKP yanılıyor. *** 31 Mart sonrası İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi seçime yönelik bu değerlendirmeleri sekteye uğratsa da, şimdi tüm siyasi partiler seçim sonuçları ile ilgili muhasebeye başladı. CHP şu kadar büyük şehri aldım, oylarımı şu kadar yükselttim kolaycılığına kaçarsa yanılır. Seçim sonuçları şımarıklığa kapılmadan değerlendirilmelidir. İstanbul’u almak elbette önemli ancak doğru değerlendirmelerle, bu başarı kalıcı hale getirilmelidir. İlk olarak, alınan oyların sadece CHP ve İYİ Parti’nin olmadığı fark edilmeli. Bu oylarda HDP, Saadet Partisi, DSP, Vatan Partisi, DP, MHP li ve AKP’li seçmenin katkısı var. İkinci olarak, CHP’lilerin AKP içinden çıkacak yeni partileri AKP’lilerden daha fazla konuşmaya başladığı dikkatimi çekiyor. CHP biran önce kendi gücünün farkına varmalı. Rakibinin hatalarına değil, kendi ideolojisine bel bağlamalı, yerel seçimler ve ekonomik kriz sonrası ortaya çıkan halktaki dip dalgayı kendi lehine çevirmenin yollarını aramalıdır. “Yeniden 89 travmasını yaşamak istemiyoruz” diyen Kılıçdaroğlu çok haklı. Elde edilen başarı, ideolojik kaygılar bir tarafa bırakarak popülizm çığırtkanlığına dönerse, ibre hızla aşağı inmeye başlar. Yerel yönetimlerde elde edilecek başarı, akılcı politikalarla seçmene anlatıldığında, hizmetle, sevgiyle halka dokunulduğunda CHP için iktidar yolu açıktır. Türkiye elbette sadece İstanbul’dan ibaret değil. Anadolu’daki küçük il ve ilçelerde Ankara, İstanbul, Mersin, Adana gibi Büyükşehirlerde gösterilen başarılı performansa paralel başarı sağlanamamasının nedenleri araştırılmalıdır. Örneğin Afyonkarahisar’da “CHP’nin Kalesi” denilen Sultandağı, 45 yıl sonra kazanılan Evciler Belediyeleri neden kaybedildi? sorularına cevap aranmalı, Son 3 seçimde 50-100 oy farkla kaybedilen Sinanpaşa’yı kazanabilmek için neleri eksik yapıyoruz? tartışılmalı. Afyon’daki duayen siyasetçiler “Afyonkarahisar’da kim kazanırsa, Türkiye’de iktidar olur” derler. Parti Genel Merkezleri elbet bu değerlendirmeleri yapıyor, ancak CHP gibi ortak akıl ve örgütlülüğün önemsendiği sosyal demokrat bir partide tabana yayılan değerlendirmelerin yapılması bekleniyor. Her il, her ilçe, hatta her belde şapkayı önüne koyup başarısını, ya da başarısızlığı tartışmalı, varsa eksiklerini bulmalı ve acilen gidermeli. 23 Haziran İstanbul seçiminde olduğu gibi yönetimler üyeleri ile birlikte tek vücut halinde çalışmalı. CHP Tüzüğü’ne göre “genel ve yerel seçimler sonrasında en geç iki ay içerisinde il ve ilçe danışma kurulları toplantıları yapılır” denilmesine rağmen Afyonkarahisar CHP’de bu yönde hazırlık olmadığı yönünde çokça mesaj almaya başladığımı da belirteyim. İmamoğlu’nun seçim sürecinde sıkça vurguladığı gibi yöneticiler hesap verebildiği sürece o makamlarda kalabilir. Son Söz; “Bu kadar karanlık bir gökyüzü fırtınasız açılmaz” Shakespeare

bu kadar karanlık bir gökyüzü fırtınasız açılmaz