♣️ Cumhuriyet Öncesi Ve Sonrası Fotoğraflar

Sanatıve İslam Sanatı Sergisi’ne gönderilen Kenan Özbel ve Güzin Duran’ın özel koleksiyonla-rına ve İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne ait bazı eserlerin nakli ve 1973’te Washington’da Esin Atıl’ın gerçekleştirdiği Türk Sanatları Sergisi’nde yer alan eserlerle ilgili kararları içermektedir. İşte Cumhuriyet öncesi ve bu günümüzün Bolu Milletvekilleri. TBMM I. Dönem 1920: Abdullah Sabri Aytaç, Cevat Abbas Gürer, Fuat Umay, Hacı Abdülvahap Efendi, Nuri Aksu, Mehmet ŞükrüGülez, Tunalı Hilmi (Meclis-i Mebusan üyesi), Yusuf İzzet Met. TBMM II. tepkilerinive görüşlerini de ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, Cumhuri-yet öncesi ve sonrası Sinop basınının hususiyetleri bağlamında, “Sinop Gazetesi”nin ilk üç yılında çıkarılan 145 sayısı, “biçim” ve “muhteva” yönlerinden değerlendirilecektir. CUMHURİYET DEVRİ VE ÖNCESİ SİNOP KÜLTÜR öncesive Cumhuriyet Dönemi’nde basının özellikleri ile ilgili bilgilerin verildiği öğrenme materyalidir. YETERLİK Türkiye’de basının doğuşu ve gelişimini incelemek MODÜLÜN AMACI Genel Amaç Bu modül ile gerekli ortam sağlandığında, Türk basınının doğuşu ve gelişimini inceleyerek basının toplumsal gelişme Burunestetiği ameliyatında öncesi ve sonrası fotoğraf yararlıdır.Ameliyat kişiye özgü olduğu gibi beğeni de kişiye özgüdür, sizin beğendiğinizi bir başkası beğenmeyebiliyor, burun estetiğinde sekil için karar vermek hastalar açısında zordur. Bazı hastalar doğal burun severken bazı hastalar daha kavisli burun Parti liderleri, kazanmak için mutlaka sırtını tarikatlara, cemaatlere vermek zorundalar. Medreselere gelince; Bunu yok edemeyeceğini anlayan cumhuriyet devleti, alternatif olarak imam hatip okullarını açtı, akademiler, enstitüler ve ilahiyatları açtı. Bunlar da eksiklikleri nedeniyle halkı tatmin etmedi. 1905Yılı Öncesi Kurucaşile Ömerler Mahallesi “Gömeçoğulları” 1905 Yılı Sonrası Kurucaşile’de “Gömeçoğulları” Gömeç ve Kömeç Yer Adları Canlıtanıkların yanı sıra, açık ve ulaşılabilir video kayıtları, fotoğraflar ve röportajlar bu vahşeti belgelemektedir. 3 Mart 1992 tarihli Boston Globe gazetesinden Paul Ouinn'in CumhuriyetHamamı Isparta Kına ve Bekarlığa Veda. Bekarlığa veda veya kına gibi bayanlara özel eğlencelerin yapılabileceği otantik, kaliteli ve tarihi bir mekan olarak hizmet veren Isparta Cumhuriyet Hamamı farklı tarzı ve hizmetleriyle sizlere unutulmaz anlar yaşatacaktır. cZGw. This PaperA short summary of this paper34 Full PDFs related to this paper İslam’da figür yasağı demişken böyle bir yasağın neden ve nereden kaynaklandığına değinmemiz konumuzun akışı açısından yerinde olacaktır. Zaten bahsettiğimiz minyatür resimlerinde de sanatçıların figürü betimlemedeki çekingenliği oldukça açık bir şekilde görülmektedir. Resmini yaparken inceleyen batı sanatçısının aksine buna örnek Bellini’yi gösterebiliriz Osmanlı minyatür sanatçıları ise modeli inceledikten sonra onu birebir benzetme yoluna gitmeden sadece zihinlerinde kaldığı kadarını resmetmişlerdir. Figürlerin etrafı temiz konturlarla çizilip insan formunun içi sadece düz ve parlak renklere boyanmış, canlı ve gerçekçi gösterecek ışık-gölge, renk tonları gibi araştırmalardan kaçınılmış perspektife yer verilmemiştir. Minyatürde figürler sadece güçlerine, sosyal statüsüne göre büyültüp küçültülmüştür. Mesela padişah figürlerinde padişahı temsil eden figür resmin merkezine yerleştirilmekte, diğer figürlerden daha büyük ve görkemli resmedilmektedir. Müslüman halkın evinde figüre canlı bir varlığın resmine asla yer verilmemiş, genelde manzara ve Kabe tasvirlerine yer verilmiştir. Kuran-ı Kerim’de böyle bir yasağın, putlara tapma gibi sapkınlık içeren bir girişim dışında bulunmamasına rağmen günümüzde halen daha bir takım çevrelerce figür yasağı benimsenmekte ve evlerde figüre yer verilmemektedir. Önyargılar ve cehaletin gölgesinde ortaya çıkan, saptırılan bir konudur İslam da figür yasağı ve İslam’da resim hala birçok yönüyle açıklığa kavuşmuş değildir. da olduğumuz halde hala daha yaygın inanış İslam’da figür resmi yani canlı bir varlığı resmetmenin günah olduğu yönündedir. Bunun Allah’a sirk koşmak olduğu düşünülmekte ve İslam’da figüratif resim olmadığı yolundaki bu inanış sürdürülmektir. İslam’da canlı bir varlığı resmetmenin günah olduğuna ilişkin Kuran-ı Kerim’de böyle bir yasak hakkında indirilmiş bir ayet bulunmamaktadır. Buna kanıt olarak Kuran-ı kerimde yer alan ve resim, heykel yasaktır şeklinde yorumlanan ayetlerin bir kısmının Türkçe meali şu şekildedir “İsrailoğulları’nı denizden geçirdik, orada kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme rastladılar. Bunun üzerine; Ey Musa! Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap! dediler. Musa Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz” dedi. İsrailoğulları denizi geçtikten sonra buzağıya tapan Amalika kavmine rastladılar, kendi peygamberlerinden, onların tanrıları gibi bir tanrı yapmasını istediler. Hz. Musa onların teklifini reddetti ve onları cehaletle suçladı.14 “Tür’a giden Musa’nın arkasından kavmi, zinet takımlarından, böğürebilen bir buzağı heykeli tanrı edindiler. Görmediler mi ki o, onlarla ne konuşuyor ne de onlara yol gösteriyor? Onu tanrı olarak benimsediler ve zalimler oldular.” Hz. Musa’nın Tür’da kalma müddeti on gün uzatılınca, İsrailoğulların’dan Samiri adında bir “sanatkar” zinet takımlarını toplayarak bir “buzağı heykeli” yaptı ve “sizin de Musa’nın da tanrısı budur. Fakat Musa tanrısını unuttu” dedi. Buzağıyı öyle bir ustalıkla yapmıştı ki, içine rüzgar girdiğinde canlıymış gibi böğürüyordu.15 Araf suresinde de belirtildiği gibi yeteneği Allah’u Teala tarafından verildiği halde bunu inkar edip Allah’a sirk koşmak için heykel yapan sanatkardan, yapılan bu taş yığınına tapan bir kesim cahil insandan ve tapma işinin engellenmesi için bunun ne kadar yanlış olduğundan bahsedilmektedir. Burada anlatılanın resim yapmakla ya da sanat gibi kültürel amaçla heykel yapmakla hiçbir ilgisi yoktur. Burada özellikle heykelden, üç boyutlu nesneden ve ona tapmaktan bahsedilmiştir. Bu eylem, cahil insanların bir takım şeytani duygulara kapılıp, sadece kör bir nefisle ortaya koydukları bir durumdan öteye gitmemektedir. Ve görüldüğü gibi bunlar yaşanmıştır. Bu amaçla yapılabilecek bir heykeli sanatın içine sokmak yanlış olacağından, putperest insanların sanatı zora soktuğu ve yasaklarla nitelendirilmesine sebebiyet verdiği çok açıktır. Ayet örnekleri, bu yasakların insanın kendi iradesiyle ortaya çıktığını anlatan bir ayete yer vererek değerlendirilebilir; 14 Ali Özerk, Ali Turgut, Hayreddin Karaman, İbrahim Kafi Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadreddin Gümüş, “Araf Suresi”, Kuran-ı Kerim Türkçe Açıklamalı Meali, Hadimü’l-harameyni’ş-şerifeyn Kral Fehd Mushaf-ı Şerif Basım Kurumu, Medine-i Münevvere 1992, Cüz9, Sure 7, Ayet 138, “İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik”Allah Teala insanı ruh ve beden kabiliyetleri bakımından canlıların en mükemmeli kılmıştır. Surede “en güzel biçimde yarattık” ifadesi bu hususu belirtmektedir. İnsan serbest iradesi ile ya bu kabiliyetlerini güzel kullanarak “kamil insan” olacak yahut da aksi yönü tutarak şuurlu varlıkların ve canlıların en aşağı mertebesinde yer alacaktır.16 İnsanı en güzel biçimde tanımlayan bu yüce ayette anlatıldığı gibi, insanoğlu her şeyi özgür iradesiyle yapmakta ve ona göre hak ettiğini yaşamaktadır. Bu nedenle sorunun temeline inmek için bu ayeti anlamanın yeterli olacağı kanısındayım. Daha eski dönemlerinde İslam sanatında insan figürünün her zaman bir yeri olduğu bilinmekle beraber, İpsiroğlu’nun “İslamda resim yasağı ve sonuçları” adlı kitabına göz attığımızda sonuç olarak pagan dünyanın insan tasvirine yer verdiğine, sonra tek tanrılı dinlerin tasvire yasak koyduğuna değinilmektedir. İpsiroğlu’na göre; “Ruh beden ayrımı yapan Hıristiyanlıkta resme tapma diye bir şey yok. Ruh ölümsüz, beden de ölümsüz ruhu kısa bir süre barındıran kalıptı. Varlığın tasvirinde bu kalıbı gördükleri için ona put gibi tapmıyorlardı fakat Hıristiyanlık devlet dini olduktan sonra canlıyla-cansızı, özle-kalıbı, gerçekle-resmi birbirinden ayırmakta güçlük çeken halk kültleri, Hıristiyanlar arasına karışıyor ve putperestlik zamanındaki inanç geri dönüyor, tasvire tapma yeniden canlanıyor, mahkemelerde ikonların önünde yemin ediliyor ve vaftiz babası seçilen azizin önünde dini törenler yapılıyordu.”17 “Kuran’da, Tevrat’ta olduğu gibi resmi yasaklayan bir ayetle karşılaşmıyoruz. Kuran’ın yasakladığı putlardır. Cahiliye devrinde Arap toplulukları tasviri puttan ayırmıyor ve biçim verme yeteneğinde tabiatüstü bir gücün bulunduğuna inanıyor ve tasvire tapıyorlardı. Bu yüzden Kur’an da biçim verme savara ve yaratma berea 16Ali Özerk, Ali Turgut, Hayreddin Karaman, İbrahim Kafi Dönmez, Mustafa Çağrıcı, Sadreddin Gümüş, “et-TİN Suresi”, Kuran-ı Kerim Türkçe Açıklamalı Meali, Hadimü’l-harameyni’ş-şerifeyn Kral Fehd Mushaf-ı Şerif Basım Kurumu, Medine-i Münevvere 1992, Cüz 30, Sure 95 Ayet 1,2,3,4,5, 17 aynı anlama gelir ve “yaradan”a el-bari musavvir tasvir yapan ressam denir.”18 diye devam ederek yine aynı metninde konuya açıklı getirilmektedir. Kitabında İslam dünyasının yeniçağa niçin girmediğine de açıklık getiren İpsiroğlu’na göre “…bu aşk, Hıristiyanların tanrı sevgilerinden başkadır. Allah Müslümanlıkta öylesine erişilmez bir uzaklıktadır ki, O’na yaklaşma; dünya bağlarının kopması ve sonunda Sufi’nin ortadan silinmesiyle gerçekleşir. İslam sanatına neden ortaçağı aşıp yeniçağa girmediği sorusunu bu açıdan bakarak cevaplayabiliriz. Rönesans, İslam mistiklerinin nefis savaşıyla yenmeye çalıştıkları madde dünyasını yüceltme çabası içindeydi.”19 Bu bilgiler neticesinde sadece tapınma amacıyla kullanılan tasvirler yasaklanmıştır. Allah Teala’ya şirk koşmanın yasak olması ve bununla birlikte asıl konu şirk yasağı olduğu için herhangi bir resmin mescitlerde bulunmaması gerektiğini vurgulayan hadislerdir. İslam’ın bir resim yasağı yoktur. Bunu İslamiyet’in farklı dönemlerinde yapılmış olan resimlerden hatta içinde Peygamberimiz in bulunduğu birçok esere rastlanmasından anlayabilmekteyiz. Bu konuyu inceleyen din adamları şu hususlarda anlaşma göstermişlerdir. Ağaç, dağ, taş, manzara gibi cansız varlıklar mübahtır. Ayrıca bedenin bir kısmına ait olan resimlerin ya da yapılan suretin görülmeyecek kadar küçük olması caizdir. Fikir ayrılığına düşmelerine ve tartışmalara sebep olan konu ise canlı varlıkların tam olarak bedenlerini yansıtan resimlerdir. Bunun sonucunda kitap içinde kapalı halde bulunması ya da uzaktan bakıldığında bedenin şeklinin belli olmaması halinde yapılabileceği aksi halde canlı resmi bulunan eve meleklerin girmeyeceği gibi yorumlar yapılmıştır. Bazı alimler ise, yasak olanın sadece gölgeli resimler yani heykeller olduğunu, kalemle çizilen resimlerin ya da makineyle çekilen fotoğrafların caiz olduğu kanısındadır. Burada da görüldüğü gibi bu anlaşmazlıklar kesin bir yasağın olmadığını bize göstermektedir. Bu yasağın konuşulmasının tek sebebi resimlere, suretlere, heykellere, tapmak yahut saygı göstermek endişesidir. Önceki sayfalarda da belirtildiği gibi, Fatih Sultan Mehmet’ten itibaren Osmanlı sarayında çalışan nakkaşlar, İtalya’dan gelen 18 Mazhar İpşiroğlu, İslam’da Resim Yasağı ve Sonuçları, YapıKredi Yayınları, İstanbul 2005, 19 Mazhar İpşiroğlu, ressamlar, Nakkaş Levni, Buhari gibi birçok sanatçı insanı konu almıştır. Buradan anlıyoruz ki minyatür, resimle ayrı tutulmuştur. İslam hukukçularının kitap içinde kapalı ya da belli olmayan şekilde caiz gördüğü sınıfa girmiştir. Kitap içinde kapalı kalmak şartıyla yapılabilir diye o günün şartlarına göre bir fetva getirilerek yavaşça bu yasak kendi kalkanını delmiştir zaten. İşte minyatür sanatının gelişiminde bu yasağın rolü büyüktür. İslam sanatçısı resimlerinde gerçek olan ne varsa ortadan kaldırmış, canlı varlıkları, ışık-gölgeyi resmetmeden sadece renkler ve şemalarla anlatım yoluna gitmiş, onu sınırlamış, belirli kalıplar içine sokmuştur. Bu da neden insan figüründe batı kadar ilerleyemediğimizi göstermektedir. Fakat bunun aksine minyatürde figür adına yaşanan değişiklikler de bu baskının sonucunda oluşan zorunlu terciğin zamanla aşılacağının ipuçlarını bize vermektedir. Burada hemen şunu kaleme almak gerekir “zaman en iyi ilaçtır.” Resim 1 Fatih Sultan Mehmet, “Eskizler”, Topkapı Sarayı, İstanbul Resim 3 Gentile Bellini, “Fatih Sultan Mehmet portresi”, 1480, National Gallery, Londra Resim 4 Gentile Bellini, “Oturan Katip” Resim 5 Nakkaş Sinan Bey, “Fatih Sultan Mehmet’in gül koklayan portresi”, 1480, Topkapı Sarayı, İstanbul Resim 6 Buhari, “Hamamda Yıkanan Çıplak Bir Kadın”, Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. Cumhuriyet Dönemi Türk Resim Sanatı Cumhuriyetimiz, geçmişindeki altı asırlık bir devletin maddî ve manevî deneyimlerinden yararlanarak çok sağlam temellere oturtulmuştur. Bu durum, devletin kuruluşundan günümüze birlik ve beraberliğe verdiği önemden, çağdaş uygarlıklar düzeyi ve ötesi hedeflere odaklanmasından, tüm insanların barış ve refahı adına seçmiş olduğu tam demokrasi yolundan ve diğer ülkelerle barış üzerine temellendirdiği ilkelerden de anlaşılmaktadır. Çağdaş dünyada sanat eğitimi, artık hükümetlerden öte devletin bir politikası olarak desteklenmektedir. Çünkü sanat eğitimi, genel eğitim içinde önemli bir yere sahiptir. Milletlerin tarihine bakıldığında da yine bu gerçek fark edilecektir. Bu nedenle günümüz insanının “ömür boyu” eğitime gereksinimini belirtirken, sanat eğitimini bu eğitimin odağında düşünmek durumundayız. Aksi takdirde hayat damarlarından biri kopmuş olan bir milletin ne denli yaşayabileceği kuşkuludur. Konuya ilişkin gerçekleştirilen literatür incelemesinde, Türkiye’deki sanat eğitimi uygulamalarının, uluslar arası standartlara çok yakın olmadığı anlaşılmıştır. Ancak, dünden bugüne gelinen noktanın da küçümsenmemesi ve gelişim seyrinin bilinmesiyle bu ivmenin daha da yükseleceği gerçeğine de inanılmaktadır. Osmanlıda resim sanatının kendini hissettirmesinden önce sanat alanındaki hareketler süslemecilik ile sınırlıydı. Bu dönemde süslemecilik o kadar ileri gitmişti ki 3. Ahmet zamanında Sebi isimli sanatçı çekmeceleri lakeli manzaralarla bezemişti. Çeşitli dönemlerde sanatçılar en küçük objeyi bile resim yaparak süsleme yoluna gitmiştir. Süslemecilik ve duvar resimlerinin daha sonra tuval resimlerine bırakması çok da kolay olmamıştır. Resmin temelini oluşturan minyatür resmi zamanını doldurmuş ama Osmanlı resmi için önemini devam ettirmiştir. Ve zamanla yerini modern resme bırakmaya sanatımızdaki ilk primitiflerle birlikte pentür, yağlı boya ressamları da sanat tarihimizdeki yerini alarak şimdiki modern Türk resim sanatının temelini atmışlardır. 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet, İtalyan sanatçı Gentile Bellini’yi bugün Londra National Gallery’de sergilenen kendi portresini yaptırtmak üzere çağırmasına rağmen Batı tarzı resim, Osmanlı İmparatorluğu’nda benimsenmemiş bunun yerini genelde minyatür sanatı almıştır. Geçen süre zarfında Osmanlı İmparatorluğu’na gelerek çalışmalarda bulunan Batılı bazı sanatçıların olduğu bilinse de bu sanatçıların saray ve çevresinden büyük destek gördükleri dönem, Osmanlı’nın Avrupa ile ilişkilerini arttırdığı Batılılaşma dönemi olmuştur. Ayrıca Osmanlı minyatür sanatının geleneksel çizgisinden ayrılmaya başlaması da yine aynı döneme rastlamaktadır. 18. yüzyıl, Osmanlı sanatı açısından bir dönüm noktasını ifade etmektedir. Bu yüzyılda ülkemizde yabancı sanatçıların resim ve mimari alanında etkinlikleri sürerken III. Selim 1789-1807 dönemi ıslahatları arasında Batı yöntemlerine uygun eğitim yapan askeri okulların kurulması kararlaştırılmıştır. Bunlardan 1794 yılında eğitime başlayan Mühendishane-i Berîi Hümayun adını taşıyan askeri okulda askeri amaçlı ilk resim dersleri verilmeye başlanmış, fakat bu dersler içinde perspektif, ışık-gölge gibi kurallar da yer almıştır. III. Selim’in başlattığı ıslahata II. Mahmud 1808-1839 devam etmiş ve yine çağdaş anlamda eğitim veren Harbiye, Tıbbiye, Bahriye gibi askeri okullar açılmıştır. II. Mahmud, aynı zamanda kendi resmini çoğaltarak devlet dairelerine astırarak yeni bir geleneğin başlatıcısı da olmuştur. Askeri okullarda eğitim gören ve resim yapmaya ilgi duymuş olan sanatçılarımız çağdaş Türk resim sanatının bir bakıma öncülüğünü yapmışlardır. Genel olarak Asker Ressamlar Kuşağı olarak adlandırılan bu dönem ressamları arasında en etkin olanları Kolağası Hüsnü Yusuf Bey, Ferik Tevfik Paşa, Osman Nuri Paşa, Ferik İbrahim Paşa, Hüseyin Zekâi Paşa, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid Bey, Hoca Ali Rıza ve Halil Paşa’dır. Resimlerinde genel olarak peyzaj, natürmort gibi konulara ağırlık veren asker ressamlardan Şeker Ahmet Paşa’nın kendini paleti ve fırçasıyla resmetmiş olduğu Kendi Portresi ise bu dönem için figür alanında yapılmış en önemli çalışmadır. Bu arada İstanbul’da gerçek anlamda ilk resim sergisi Şeker Ahmet Paşa’nın çabalarıyla 27 Nisan 1873 tarihinde açılmıştır. Atatürk bir Ortaçağ imparatorluğundan, çağdaş bir ulusal devlet yaratma çabasını simgelemiştir. Atatürk’ün tarih, dil ve güzel sanatlara önem vermesinin sebebi de bunun içine girer. Bu toplumunda kültürünü oluşturan temel öğeler ise ulusal beraberliği sağlayan dili, tarihi ve sanatıdır. Sanat bir toplumun kültürünün ürünüdür. Kültür kelimesi “Bir toplumun yaşam düzeyini oluşturan bilgi, duygu, düşünce, dil, sanat ve yaşayış biçimlerinin tümü”dür. Kısacası tek sözcükle “Uygarlık”tır. Atatürk düşünce sistemi Cumhuriyet ile birlikte yeni kültür döneminin başlamasıdır. Atatürk Türk toplumunun Batı dünyasınca kabul edilmiş kültürel değerlere kavuşmasını istiyordu. Kültürleşme süresince güzel sanatlara önem veren Atatürk, 1923 yılında Cumhuriyet ilan edilişinden 1938 tarihine kadar son nefesini verinceye dek, 15 yıl Türkiye Cumhuriyeti’ni ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda her yönü ile çağdaş bir devlet olması için çabalamıştır. 1924’de resim konusunda yetiştirilmek üzere, Güzel Sanatlar Akademisinden Avrupa sınavını kazanan beş ressam Paris’e gönderilmiştir. Bunlar Cevat Dereli 1900-1989, Mahmut Cuda 1904-1988, Refik Ekipman 1902-1974, Muhittin Sebati 1991-1935 ve Şeref Akdik 1898-1972’dir. Akademiden ayrılıp Münih’e gidenler 1922’de Mahmut Cuda ve Ali Çelebi 1904 olmuştur. 1923’de Zeki Kocamemi 1900-1959 Türk Ocağı tarafından Münih’e gönderilmiştir. 1925’de Hale Asaf 1902-1938 izlemiştir. 1924’den itibaren, her yıl Akademi Resim ve Heykel bölümü mezunlarından Avrupa sınavını kazananlar, Avrupa sanat merkezlerine gönderilmişti. İlk grup sanatçılar, 1927-1928’de Türkiye’ye döndüler. Modern Sanat Eğilimleri Bugüne kadar olan kısa zaman diliminde Türk resminin modern devresi, hareket ve mana itibari ile dikkate değerleri göstermekte ve resim tarihimizin en zengin bir kısmını teşkil eder. Bunun niçin böyle olduğunu anlamak için resim sanatının sosyal yapımız içinde yüzyılına yakın bir zamanda göz önünde bulundurmak gerekir. Türk resminde en önemli gelişme, 1928 kuşağı sanatçılarının uyguladıkları Kübizm ve Ekspresyonizm Dışavurumculuk sanat akımlarıyla meydana gelmiştir. Türk resminde 1927’den sonra görülebilmiştir. Münih’ten dönen Zeki Kocamemi ve Ali Çelebi, Avrupa modern sanat akımlarını getiren iki öncü sanatçı olmuşlardır. Resim sanatımızda ilk düşünsel eğilim onlarla başlamıştır. Çalışmalarında görülen desen sert, neşeli ve eğri çizgilerle geometrik kuruluş, biçim ve planların değerlendirilişi ile ortaya çıkan konstrüksiyon, Türk resmine katkıda bulunmuştur. Zeki Kocamemi Kübist anlayışında hacimlerinin geometrik düzenini aradı. Tabloda derinliği; yakın uzak planlarının ve kitlelerin birbiri ile olan ilişkisini, çizginin yönlerinde zıtlıklar ve renklerle vermeye çalışmıştır. Ali Çelebi ise Kübist düşüncede, nesneleri niteliklerini kaybettirmeden geometrik anlayışta betimlerken; kübizmin geometrik inşacı yanı ile Ekspresyonist anlayışı kişiliğine göre başarılı olarak birleştirmiştir. Ali Çelebi ve Zeki Kocamemi’nin getirdiği modern sanat akımları, bu gruptan Cemal Tollu 1899-1964, Refik Epikman, Mühittin Sebati ile 1924’de Paris’ten sonra Münih’te Hofmanın ile çalışan Hale Asaf ve daha ileriki yıllarda Cevat Dereli tarafından uygulanmaya başlanılmıştır. DEVAMI Cumhuriyet Dönemi Türk Resim Sanatı ZiyaretçiZiyaretçi 3 Aralık 2008 Mesaj 1 Atatürk inkılaplarından önce ve sonra inkilaplarla ilgili resimler EN İYİ CEVABI Safi verdi ATATÜRK İNKILAPLARININ ÖNCESİ VE SONRASI Atatürk dünya ile ilişkilerimizi düzenli yürütmek için ölçü birimlerinde değişiklikler yaptı. Uzunluk ölçüsü birimi olarak arşın, endaze; ağırlık ölçüsü birimi olarak okka, dirhem gibi ölçüleri kaldırarak bugün kullanmakta olduğumuz ölçü birimlerini kabul etti. Yurdumuzda daha önce takvim Hicri takvime göre düzenlenmişti. Buna göre dünyanın kullandığı takvimle aramızda 580 yıl kadar bir farklılık vardı. 1 Ocak 1926 tarihinden sonra bizde de Miladi takvim kullanılmaya başlandı. Eskiden yurdumuzda ezani saat kullanılıyordu. Bu saat uygar ülkelerin kullandığı saate uymuyordu. Takvimde olduğu gibi saatler arasındaki bu uymazlık büyük karışıklıklara neden oluyordu. Bunları önlemek için takvimle birlikte bugünkü kullandığımız saat kabul edildi. Hafta tatili Cuma'dan Pazar gününe alındı. HUKUK ALANINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER Cumhuriyet öncesinde yargı işleri din adamları tarafından adı verilen yargıçlar din kurallarına göre karar verirdi. Hukuk alanında yapılan değişiklikle eski mahkemeler kapatıldı. Eski yasalar yürürlükten kaldırıldı. Uygar ulusların yasaları örnek alınarak boşanma, miras, ceza hukuku yeniden düzenlendi. Hukuk devrimi ile kadın erkek arasında eşitlik sağlandı. Miras konusunda kadın ve erkek eşit pay almaya başladı. Kadınlarda erkekler gibi seçme ve seçilme hakkına kavuştu. KADISONRASINDA HAKİM OSMANLI KADINLARI SONRASINDA KADINLARA SEÇME SEÇİLME HAKKI VERİLMESİ Son düzenleyen Safi; 2 Mart 2016 0114 fadedliverZiyaretçi 3 Aralık 2008 Mesaj 2 Şapka ve kıyafet devriminin yapıldğı günlerde Milletvekili Nuri Conker’le şapkalı olarak subayla Son düzenleyen Safi; 4 Kasım 2018 2329 fadedliverZiyaretçi 3 Aralık 2008 Mesaj 3 Son düzenleyen Safi; 4 Kasım 2018 2330 Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. ATATÜRK İNKILAPLARININ ÖNCESİ VE SONRASI Atatürk dünya ile ilişkilerimizi düzenli yürütmek için ölçü birimlerinde değişiklikler yaptı. Uzunluk ölçüsü birimi olarak arşın, endaze; ağırlık ölçüsü birimi olarak okka, dirhem gibi ölçüleri kaldırarak bugün kullanmakta olduğumuz ölçü birimlerini kabul etti. Yurdumuzda daha önce takvim Hicri takvime göre düzenlenmişti. Buna göre dünyanın kullandığı takvimle aramızda 580 yıl kadar bir farklılık vardı. 1 Ocak 1926 tarihinden sonra bizde de Miladi takvim kullanılmaya başlandı. Eskiden yurdumuzda ezani saat kullanılıyordu. Bu saat uygar ülkelerin kullandığı saate uymuyordu. Takvimde olduğu gibi saatler arasındaki bu uymazlık büyük karışıklıklara neden oluyordu. Bunları önlemek için takvimle birlikte bugünkü kullandığımız saat kabul edildi. Hafta tatili Cuma'dan Pazar gününe alındı. HUKUK ALANINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER Cumhuriyet öncesinde yargı işleri din adamları tarafından adı verilen yargıçlar din kurallarına göre karar verirdi. Hukuk alanında yapılan değişiklikle eski mahkemeler kapatıldı. Eski yasalar yürürlükten kaldırıldı. Uygar ulusların yasaları örnek alınarak boşanma, miras, ceza hukuku yeniden düzenlendi. Hukuk devrimi ile kadın erkek arasında eşitlik sağlandı. Miras konusunda kadın ve erkek eşit pay almaya başladı. Kadınlarda erkekler gibi seçme ve seçilme hakkına kavuştu. KADISONRASINDA HAKİM OSMANLI KADINLARI SONRASINDA KADINLARA SEÇME SEÇİLME HAKKI VERİLMESİ Son düzenleyen Safi; 4 Kasım 2018 2331 SİYASAL ALANDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde 1919 yılında başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşımız 1922'de tamamlandı. Osmanlı Devleti yöneticileri bu savaşın önderleri hakkında ölüm fermanları imzalamaktan çekinmediler. Kurtuluş Savaşı bittiği zaman bir yanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti, öte yanda Osmanlı Saltanatı vardı. Büyük Millet Meclisi'nin 1 Kasım 1922 günü kabul ettiği bir yasa ile tarihimizde saltanat dönemi kapandı, yeni bir dönem başladı. Osmanlı Saltanatının kaldırılmasından sonra 1921 Anayasası'nda değişiklikler yapıldı. 29 Ekim 1923 günü Türkiye Devleti'nin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu kabul edildi. Cumhuriyetin ilanı ile tarihimizde Cumhuriyet Dönemi başladı. PADİŞAHSONRASINDA CUMHURBAŞKANI EKOMONİK ALANDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER Lozan Barış Anlaşması ile yabancı uyruklulara tanınan kapitülasyon ayrıcalıkları kaldırıldı. Yurdumuz kendi zenginlik kaynaklarına sahip çıktı. Her alanda devlet öncülük etmeye başladı. Bankalar, fabrikalar kuruldu. Modern tarım çalışmalarına başlandı. Yollar, özellikle demir yolları yapımında büyük çaba gösterildi. Böylece yurdun en uzak yerlerine ulaşma olanağı hazırlandı. Ekonomik bağımsızlığımız kazanıldı. Ekonomik alanda sağlanan bu başarılar sonucu yurdumuz bayındırlaştı. Ulusumuz zenginleşti. Halk için ağır bir yük olan aşar vergisi kaldırıldı. Çağdaş vergilendirme yöntemleri uygulanmaya başlandı. KAPİTÜLASYONSONRASINDA KAPİTÜLASYONLARIN KALDIRILMASI EĞİTİM ALANINDA YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER Osmanlı devletinde eğitim sistemi dinseldi. Mahalle okulunu bitirenler isterlerse öğrenimlerini Medreselerde sürdürüyorlardı. Medreselerde genel olarak dini bilgiler öğretilirdi. Bu öğretim kurumlarında tekniğe, bilime önem verilmezdi. Medreselerin yanı sıra İmparatorluğun devlet işleri için kurulmuş Enderun adlı Saray Okulu vardı. Çok sonraları Tanzimat döneminde ortaokul dengi Rüştiye, lise dengi İdadi ve Sultani okulları açıldı. Daha sonra Tıp, Harp Okulu, Mülkiye Okulları kuruldu. Cumhuriyet döneminde dine bağlı eğitim sistemine son verildi. Eğitim kurumlarında bilimsel yöntem ve ilkelere dayalı eğitim çalışmaları başladı. Tüm okullar bu ilkelere göre yeniden örgütlendi. Atatürk eğitime, öğretime çok önem verdi. Bilgisizliği kısa yoldan çözmek, okuma yazmayı kolaylaştırmak amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Kasım 1928 tarihinde Türk Alfabe Yasası'nı kabul etti. Bu alfabe ile okuma yazma öğrenilmesi için Ulus Okulları açıldı. Bütün yurtta okuma yazma öğrenme çalışmaları Ulus Okullarında Başöğretmen olarak dersler verdi. Harf değişikliğini, dilde özleşme izledi. Arapça ve Farsça sözcüklerden oluşan Osmanlıca yerine Türkçe konuşulup yazılmaya başlandı. Atatürk Türk Dili'nin benliğine kavuşma çalışmalarını yürütmek amacı ile 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dili Teknik Cemiyeti'ni kurdu. Dilimiz yabancı sözcüklerden arındı. MEDRESESONRASINDA OKUL ARAP ALFABESİSONRASINDA TÜRK ALFABESİ Son düzenleyen Safi; 5 Ağustos 2016 1755

cumhuriyet öncesi ve sonrası fotoğraflar