🏈 Saffet Emre Tonguç Turları 2020
6ZnggE6. Moda’yı moda’ yapan köşkler10 Ekim 2020 Semtin adını anınca akla hemen dondurmacısı, çay bahçesi ya da yeni popüler mekânları geliyor ama ben size şimdi başka bir yüzünü anlatmak istiyorum. Geçenlerde yayımlanan bir habere göre Tubini ailesine ait tarihi bir köşk 16 milyon 500 bin liraya satışa çıkmış. Haber sıradan gibi görünüyor belki ama bu ailenin hikâyesi aslında Moda’nın da hikâyesi demek... İstanbul Hakkında Her Şey’ kitabımı hazırlarken buradaki köşkler beni büyülemişti. Eminim sizi de çok etkileyecek... SEMTİN KADERİNİ DEĞİŞTİREN AİLETubini KöşküKadıköy antikçağdan beri hep bir yerleşim yeri olarak geçse de Çarşı’dan Kurbağalıdere’ye kadar olan alanda bir burun şeklinde uzanan Moda uzun süre bağlık, bahçelik ve çayırlık olarak kalmış. Bizans ve Osmanlı zamanlarında Rumlara ve Ermenilere ait tek tük evlerin bulunduğu bölge genellikle avcılık, balıkçılık ve piknik için tercih edilmiş. Sakız Adası’ndan göç eden Levanten bir aile olan Tubini’lerin Moda’da oturmaya karar vermesiyle semtin kaderi de değişmiş. Bankerlik yapan Tubini’ler varlıklı bir aile, hatta padişaha borç verecek kadar! Önce Pera ve Beyoğlu’nda ikamet eden, sonra da Rumelihisarı çevresinde yaşayan aile 1850’lerde şu an üzerinde Sular İdaresi’nin bulunduğu alana büyük bir malikâne yaptırmış. Ailenin sonraki kuşakları da babalarının izinden giderek büyük malikâneler ve süslü köşkler yaptırarak bu bağlık-bahçelik alana yeni bir sima kazandırmışlar. Hatta bu sebeple semt Tubini Mahallesi olarak anılmaya başlamış. Daha sonra devrin diğer aristokrat aileleri olan Lorando’lar, Whittall’lar, Lafontaine’ler, Furstenberger’ler de onları izleyip bu mahalleye gösterişli konutlar yaparak yerleşmişler. Semtte oluşan bu Avrupa kökenli topluluk âdetleriyle ve yaşam tarzlarıyla yeni bir moda başlattıkları için semtin adı Moda’ olarak anılmaya başlamış. Maalesef bu köşklerden geriye ailelerin adlarından başka fazla bir şey kalmamış.“BARIŞ MANÇO, MODA, 81300”Whitthall Köşkü/Barış Manço Müze EviWhittall ailesinin Moda’da birkaç köşkü varmış ama herhalde en bilineni rahmetli Barış Manço’nun evi. Günümüzde Barış Manço Müzesi’ne ev sahipliği yapan köşk Mr. Dawson tarafından 1895-1900 arasında Rum asıllı Pape Kalfa’ya yaptırılmış. Zaman içinde birçok kez el değiştirmiş fakat 1965’te John Whittall tarafından satın alınmış ve Whittall Köşkü olarak anılmaya başlamış. Barış Manço kendisiyle anılan evi İngiliz Whitthall ailesinden 1984’te satın almış. Hatırlar mısınız, Barış Manço 1943-1999 televizyon programında seyircilerinin kendisine yazabilmesi için adresini “Barış Manço, Moda, 81300” diye verirdi. Sevilen sanatçının Yusuf Kamil Paşa Sokak’taki evi ölümünden sonra müzeye ve müzik okuluna dönüştürüldü. Pazartesi günleri hariç her gün ziyaret BİR TEK KAPISI KALMIŞŞair Nefi Sokak’tan Küçük Moda Burnu’na doğru giderken solda göreceğiniz kapı kalıntısı Moda’nın tarihine imza atan ailelerden birine ait malikânenin kapısıymış bir zamanlar. Lorando’lar, Sultan Abdülaziz döneminde sarraflık yapan varlıklı bir aile. Pera ve Beyoğlu çevresinde yaşarlarken sonradan Tubini’ler gibi Moda’yı kendilerine mesken edinmişler. Hatta Küçük Moda onların adıyla anılmaya başlamış. Maalesef malikâneden geriye bir kapıdan başka bir şey Devamını Oku İstanbul’da renklerin canlandığı mevsim... 5 noktada doğayla baş başa5 Ekim 2020 İstanbul, yakın rotalarıyla şehrin temposundan kaçma fırsatı veriyor; ister deniz kenarında ister orman havasında... Ben de sizinle favori rotalarımı paylaşıyorum bu hafta; sonbaharın renkleri ve hafif esintileri eşliğinde ruhunuz dinlensin diye. Oldukça yoğun ve alışılmışın dışında bir bahar geçirdik, evlerimizden çıkmadan ve doğanın uyanışına şahit olamadan... Sonra üzerimize yaz rehaveti çöktü. Eksik kalanları tamamlayalım, biraz da nefes alalım derken yine geldi sonbahar. Tatiller bitti, kış hazırlıkları başladı. Böyle anlatınca bu mevsim size biraz karamsar geldiyse, sonbahara başka bir gözle bakalım bu sene. Sonbahar, ruhu ve bedeni serbest bırakmaktırSonbaharda bitişleri hatırlarız ama aslında yeni başlangıçlar vardır hep. Doğanın kanunu, döngüsü belki de en canlı sonbaharda hatırlatır kendini. Sonbahar serbest bırakmaktır bedenini ve ruhunu. Yükleri atıp tazelenmektir. Yeniden başlamak için bir döngüyü kapatmaktır. Vedalar zor gelse de siz de bugünleri fırsat bilin ve kendinize bir iyilik yapın. Sonbaharin tadını doğada tazelenerek çıkarın. Bu iyilik için de Zeynep Şahin Tutuk ile birlikte yazdığımız ve karantina günlerinden hemen önce basılan Kanatlarımda İstanbul’ kitabına göz atın. Bir kuşun kanadında güzel bir İstanbul masalıBu kitapta Halit Bilen’in muhteşem kareleriyle bir kuşun kanadında yola çıktığımız güzel bir İstanbul masalı sunduk. Çok kısa sürede 9 baskı yapınca İngilizcesi olan Istanbul A Bird’s Eye View’ ve Almancası Beflügelndes Istanbul’u da yabancı misafirler için Devamını Oku Eylül öyle güzelsin ki…27 Eylül 2020 Ülkemizde sonbaharın tadı bir başka oluyor. Geçen haftaki yazımda size doğa içinden rotalar önermiş, bağbozumu yapmaya davet etmiştim. Bu hafta da birlikte bu topraklardan geçen medeniyetleri hatırlayalım. Yüzyıllar öteden hikâyeler, sonbaharın ılık rüzgârlarıyla fısıldasınlar kulağımıza... Anadolu’yu nasıl tanımlarsın deseler; medeniyetlerin, tarihin, dinlerin, hikâyelerin, efsanelerin beşiği derim... Farklı coğrafyalardan göçle bu topraklara gelen her topluluk bir iz bırakmış. Mısır, Ege ve Yunan medeniyetlerine yakın konumu farklı kültürlerle kaynaşmasını sağlamış. Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu topraklar İpek ve Baharat yollarının denize açıldığı yer olmuş. Ticaret, savaşlar ve göçler insanlık tarihine şahitlik etmiş bu toprakları beslemiş. Adları, kahramanları, dilleri değişse de âdetler, hikâyeler, ninniler kalmış bize miras. İşte bu sebeple Anadolu, hem kültürler arası bir köprü hem de zamansızlığın sembolü, dünü bugüne taşıyan bir zaman tüneli bin yılda dokuz şehirHomeros’un İlyada’sını elimize alalım ve bu destanın içinde kaybolalım. Troya’nın öyküsü çok büyüleyici ama şehirdeki kalıntılar biraz hayal kırıklığı yaratıyor. 1996’da UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınan Troya’da yapmanız gereken, hayal gücünüzü kullanıp bu eserlerin binlerce yıldır burada olduğunu düşünmek. Mitolojiye göre Zeus, dünyanın ilk güzellik yarışmasında üç tanrıçadan birini seçme görevini Paris’e verilir. Kendisine dünyanın en güzel kadını Helen’i teklif eden güzellik tanrıçası Afrodit, verdiği rüşvet sayesinde ödülün sahibi olur. Ve Sparta Kralı Menelaus’un karısı Helen kaçırılıp Troya’ya getirilir. Bunun üzerine kral karısını ve şerefini kurtarmak için ordularıyla beraber Troya’ya yelken açar. 10 yıl süren savaşta iki taraf da bir sonuç elde edemez. En sonunda Yunan tarafı bir hileyle geri çekiliyormuş gibi yapar ve Troya’nın kapısına tahta bir at bırakır. Zafer sarhoşluğuna eğlenceler de eklenince Troya halkı gecenin ilerleyen saatlerinde sızıp kalır. Gerçek zaferse şehrin içine alınan atta saklanan Yunan askerlerin tarih boyunca çok sayıda şehrin üst üste kurulduğu bir yerleşim. 5 bin yıllık süreçte dokuz farklı şehir kurulmuş. Savaşın geçtiği dönem 6. şehir ve yaklaşık olarak MÖ 1250 yılları. Şehir çok sayıda lidere ve medeniyete ev sahipliği yapmış, sonra unutulup gitmiş. İnsanlar bir efsane olarak bakmışlar bu isme, ta ki Schliemann adında bir adam ortaya çıkana kadar!Yazının Devamını Oku Sonbaharın bereketli bağları20 Eylül 2020 Bağbozumu bir şenliktir, yüzyıllardır tekrarlanan bir coşkuya ortak olursunuz. Bağlardaki üzümleri toplarken doğanın, insanın yüzlerce yıllık emeğini hissedersiniz. Hem doğayla buluşmanız hem de orta halli bütçelerle güzel tatiller yapmanız için bağbozumu mevsiminde, cennet ülkemizin bağlarını birlikte keşfedelim. Sonbahar genellikle hüznü ve bitişleri çağrıştırsa da aslında renklerin, bereketin, ektiğini biçmenin mevsimi. Ruhumuz aynı doğa gibi, yaz sıcağında olgunlaşan meyvelerini toplar ve soğuk kış günlerine hazırlar kendini. İşte bu hazırlıklar içinde, şehrin karmaşasından kaçıp yazın son güneşlerinin eşlik ettiği bağlarda bir bağbozumuna katılmak, belki de en güzel kutlama olur. Bağbozumu bir şenliktir; yüzyıllardır tekrarlanan bir coşkuya ortak olursunuz. Bağlardaki üzümleri toplarken, doğanın ve insanın yüzlerce yıllık emeğini birbirinden güzel bağları gezmeye başlamadan size biraz üzümün tarihinden bahsedeyim. Asmanın tarihi insanlık tarihinden daha eski. İnsanlık, üzümün tadını aldığında aralarında bir bağ oluşmuş. İnsan üzümü işlemiş, üzüm ona şifa vermiş. Ülkemizin bağcılık için en uygun iklim kuşağında olması bağcılığın yüzyıllar boyunca Anadolu uygarlıklarıyla iç içe olmasını sağlamış. En eski yabani asmanın Kafkaslar ve Anadolu topraklarında bulunması, bağcılık kültürünün bu topraklar için ne kadar kadim bilgi olduğunun Devamını Oku Bodrum ve Alaçatı’nın yeni ve güçlü rakibi Side13 Eylül 2020 Bazı yerleri bıraktığı gibi bulamayınca üzülür insan. Side de en son hatırladığım halinden epey uzak karşıladı beni ama bu, mutsuzluk değil, bilakis mutluluk kaynağı oldu. Değişmiş, tarihini parlatarak güzelleşmiş, çok kaliteli mekânlar kazanmış ve ortaya yepyeni bir Side çıkmış! Ben sevdim bu yeni halini. Hatta o kadar sevdim ki bana göre Bodrum ve Alaçatı’nın yeni rakibi Side olacak. Yıllar var ki Side’ye gitmemiştim. İş ya da tatil nedeniyle Antalya sıklıkla gittiğim bir durak olsa da yolumu Side’ye düşürecek bir neden olmayınca açıkça söyleyeyim biraz ihmal etmişim. Geçen hafta yeniden merhaba’ deyince fark ettim 10 yıldan fazladır Side’ye bir yarımada gibi düşünün; konumu çok güzel. Manavgat Belediyesi ve Side halkının işbirliğiyle de yepyeni bir kimlik kazanmış. Öncelikle tarihi ortaya çıkarmak için harekete geçmişler. Binalar yıkılmış, yeraltındaki tarihi gün yüzüne çıkarmak için başarılı bir kazı çalışması yürütülmüş. Sonra o dokunun üzeri camla kaplanmış ve yeni yapılar bu cam zeminler üzerine inşa edilmiş. Böylece ortaya adeta bir müze kent çıkmış. O yüzden Side Çarşısı’na gittiğinizde sürprizlerle karşılaşacaksınız. Mesela girdiğiniz bir halı dükkânında yerde cam zemin, altında da tüm güzelliğiyle büyüleyen mozaikler göreceksiniz. Ya da bir şeyler içmek için oturduğunuz kafede sütunlar, su kanalları karşılayacak sizi... Her şeyi müzeye taşımak yerine olduğu yerde muhafaza edip korumaya almışlar. Bu da katman katman tarihle örülmüş bir şehircilik anlayışı çıkarmış ortaya. Bu arada çarşıda kilimlerden dekoratif yastıklara, aksesuardan giyim kuşama, tablolardan hediyelik eşyalara uzanan yelpazede birçok şey bulabilirsiniz. Muhteşem tiyatroSide’nin hem içinde hem civarında keşfedecek çok şey var. Tarih ve doğa başrolde burada. Harika antik tiyatrosu mesela... Merkezde ve yarımadanın en dar noktasındaki yapı, Anadolu’nun en büyük tiyatrolarından biri. MS 2’nci yüzyılda inşa edilen tiyatro, bir dönem arena olarak da kullanılmış. Side’nin geçmişinde, piskoposluk merkezi olduğu bir dönem var. MS 5-6’ncı yüzyıla denk gelen bu dönemde, tiyatro bu kez açık hava kilisesi olarak kullanılmış. Side Yarımadası’nın güney ucunda, limanın doğusunda iki büyük tapınak var. Şehrin iki büyük tanrısı Apollon ve Athena’ya adandığı düşünülen bu tapınakları, özellikle akşam saatlerinde görmeniz gerek. Muhteşem bir büyüsü var. Büyük tapınak baştanrıça Athena’ya, küçük olan Apollon’a ait. Şehre ait sikkeler üzerinde de Apollon küçük tapınağın önünde ayakta duruyor, Athena büyük tapınağın maketini elinde Devamını Oku Güneşin yurdu, tarihin beşiği6 Eylül 2020 Antalya bana göre Türkiye’nin köşe bucak keşfedilmesi gereken ilk beş şehrinden biri. Tarihine ve doğasına, birbirinden güzel otellerini ve lezzet duraklarını ekleyince neden bir turizm yıldızı olduğu ortaya çıkıyor. Hem tatil yapayım hem tarihi havasını soluyayım hem güzel yemekler yiyeyim diyenler için bir öneri listesi hazırladım. Ama bilin ki yazamadıklarım yazdıklarımdan çok daha fazla! Antalya’yı II. Attalos kurmuş. Attalos yurdu’ anlamına gelen Attaleia’ adı verilmiş; o isim günümüze kadar çeşitli değişikliklere uğramış ve nihayet Antalya olmuş. Şehrin kurucusu olan Kral Attalos’u heykelinin Saat Kulesi’nin karşısına dikilmesi sırasında yaşanan tartışmalardan hatırlarsınız… Tarihi MÖ 150’lilere dayanan şehrin çok zengin bir tarihi var. Bunda konumunun etkisi büyük. Geçmişte Antalya’nın kuzeyine Pisidya, doğusuna tüm kavimlerin ülkesi’ anlamında Pamfilya, batısına da ışık ülkesi’ anlamında Likya denmiş. Dolayısıyla şehir önemli yolların kavşağında kurulup geliştiği için müthiş bir mirasın sahibi durağıHaçlılar için önemli bir liman olarak kutsal topraklar’a giden yolda askerlere hizmet etmiş. Osmanlı topraklarına katılmasıysa Yıldırım Bayezid dönemine denk geliyor. Kurtuluş Savaşı yıllarında iki sene kadar İtalyan işgali yaşamış. Antalya sadece şimdi gözde değil. Geçmişte de gezginlerin vazgeçilmez durakları arasındaymış. 14. yüzyılda Antalya’yı ziyaret eden İbn-i Battuta, Güney Anadolu’nun bu en önemli limanından ihraç edilen limonlar yüzünden Mısır’da limona adaliya’ denildiğini yazmış. 1671’de şehre bu kez Evliya Çelebi gelmiş. Düden Nehri’nden akan suyun 200 çeşmeyi beslediğini, şehir surlarının 4 bin 400 metre uzunluğa ve 80 kuleye sahip olduğunu evlerin güzelliğiYazının Devamını Oku Doğu’nun maneviyatının simgesi’6 Eylül 2020 Anadolu Yakası’ndan Boğaz Köprüsü’nü geçip Ortaköy’e doğru ilerlediğinizde pagoda’ya Budist tapınağı benzeyen bir ev göz kırpar size. Burası Alman mimar Bruno Taut’un kendi adıyla anılan evi. İşte bu ev geçen günlerde 95 milyon liraya satışa çıktı. Ben içine girip gezebilen şanslı insanlardanım... Bir zamanlar Neslişah Sultan’ın oturduğu bordo renkli bina Boğaz’dan bakıldığında Alarko’ya ait Şifa Yurdu’nun solunda kalıyor. İstanbul’un en sıradışı evlerinden biri... Bu nedenle yıllardır görmeyi çok arzu ettiğim bir yerdi. Ve ilk kez bir aralık ayının 24’ünde, mimarı Bruno Taut’un 75’inci ölüm yıldönümünde girişinde, hemen solda yemek odası, önünde bir balkon ve muhteşem bir Boğaz manzarası var. Salon sade ama şık bir şekilde döşenmiş. Dünyanın farklı köşelerinden objeler birbiriyle uyum içinde. Yeşilliklerin arasından Boğaz sizi kucaklıyor. Burhan Doğançay’ın Leyla Gencer’li bir eseri salonu süsleyen sanat eserlerinden sadece üst kattaki yuvarlak cihannüma seyir köşkü muhteşem; ev sahibi çalışma ofisi olarak kullanıyor. Adeta kaptan köşkü gibi. Salondan, çok hoş metal işçiliği olan merdivenlerle alt kata, yatak odalarının olduğu bölüme iniyorsunuz. Ev çok büyük değil, mimari olarak dıştan çok güzel ama kullanım olarak bazı zorlukları var. Yan tarafındaki bahçeyse ömre bedel ve teraslar şeklinde devam ediyor. Korunun içinde bir dönem Taut Evi’nde de yaşayan Osmanlı Hanedanı’nın en güzel kadınlarından Neslişah Sultan’ın yaşamının son yıllarını geçirdiği apartman ve başka binalar yer kaçan mimarTaut Evi İstanbul’un bağrında sakladığı çok sayıda sürprizden biri ve şehrin güzelliğine apayrı bir hava Bruno Taut bu ev hakkında “Doğu’nun manevi değerlerinin insan üzerindeki etkisini modern bir evle açıkladım” demişti. Bu vesileyle Taut’u ve hayatını anmak da yerinde olacak. Taut, 4 Mayıs 1880’de ünlü Alman filozof Kant’ın da yaşadığı Königsberg’de tüccar Julius Taut’un ikinci oğlu olarak doğmuş. Berlin Üniversitesi’nde kent planlaması eğitimi almış, 1909’da kendi bürosunu açmış. Özellikle Berlin’de yaptığı modern binalarla kendine haklı bir ün sayıda eseri var. Alman asıllı bir Yahudi olan Taut, 1933’te Nazilerin iktidara gelmesi üzerine Japon Uluslararası Mimarlık Derneği’nden aldığı bir daveti kabul etmiş ve Naziler’den kaçıp Japonya’ya sığınmış. Ardından 1936’da Türkiye’ye davet edilmiş. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesörlük yapmış.“Atatürk uzmanlık alanlarına karışmıyor”Yazının Devamını Oku Mavinin krallığı Fethiye ve dahası30 Ağustos 2020 Türkiye doğayla tarihin buluşmasına ev sahipliği yapan sayısız köşeyle dolu… Fethiye de o buluşmaların en güzellerini harmanlayarak sunuyor. Ben de bu hafta size hem Fethiye merkezde hem de çevresinde “mutlaka görün” dediğim noktalardan bir rota hazırladım, denemeniz gerekenleri tanışınAdını havacılık tarihimizin kahramanlarından Tayyareci Fethi Bey’den alan Fethiye uzun süredir Çinli turistlerin gözdesi. Bu nedenle çarşısında gezerken bolca Çince tabela görebilirsiniz. İngilizlerin de en sevdiği tatil adresleri arasında. Ama pandemiyle birlikte tatil ve seyahat pratikleri değişince şimdilerde sadece yerli turistin keyif adresi oldu. Fethiye’nin tarihi çarşısı Paspatur birçok sokağın birleşiminden oluşan ve farklı giriş kapıları olan bir açık hava çarşısı. Burada giyim, aksesuar, hediyelik gibi farklı içerikte dükkân ve balık lokantaları bulabilirsiniz. Çarşıya yürüme mesafesindeki Unique Otel, 2016’da Avrupa’nın En İyi Lüks Tasarım Oteli’ ödülünü almıştı. Unique Otel sanki bir yelpaze gibi açılan mimarisiyle kayaların üzerinde yükseliyor. Dışarıdan bakınca çok anlamıyorsunuz ama içine girince dört ayrı binadan oluştuğunu ve onların ortasına gizli bir bahçe kondurduklarını fark ediyorsunuz. Her detayında geçmişin yeniden yorumlanışı var. Mesela binaları planlarken Kayaköy’deki Rum evlerinden ilham tadını çıkarınÖlüdeniz yıllar yılı Türkiye’nin turizm ikonlarından oldu. Mavinin Yazının Devamını Oku
Serda Büyükkoyuncu Ortağım Saffet Emre Tonguç ile gerçekleştirdiğimiz seyahatlerde aldığımız notları ALEM Dergisi’nde paylaşıyoruz. Bugün canlı yayında hep beraber seyahatlerden ve anılardan konuşacağız. Saffet Emre Tonguç Herkese iyi akşamlar diliyoruz. Herkes bizim nasıl arkadaş olduğumuzu soruyor. Serda ile çok uzun zamandır arkadaşız. Ne zaman ortak olduğumuzu anlatayım. Benim bir projem var. Belki biliyorsunuzdur. Piri Guide diye. Piri Guide benim sesimle bütün İstanbul’u dolaşabileceğiniz bir uygulama. Piri’yi çok kısa bir şekilde anlatayım. Telefon sizin hangi ülkede, hangi şehirde ve hangi anıtın önünde olduğunuzu anlıyor, orayı size anlatmaya başlıyor. Serda ne zaman devreye girdi? Bana bu uygulamayı bütün dünyaya yaymam teklif edildi. Ben bunun çok zor olduğunu ve yapamayacağımı düşündüm. O akşam Serda’ya telefon açtım. “Serda ben bu işi yapamayacağım” dedim. Serda saatlerce beni ikna etmeye çalıştı. O telefon görüşmesinin sonunda ne oldu Serda? En son kapattığımızda eşim “Neye karar verdiniz?” diye sordu. “Ben yapacağım” dedim. Bu şekilde ortak olduk. Biraz anılardan ve gezdirdiğin insanlardan bahsedelim mi Saffet? İçinde bolca dedikodu var. Gezdirdiğim en ünlü insanlardan bir tanesi dünyanın talk show kraliçesi Oprah Winfrey’di. Kendisi aynı zamanda dünyanın en güçlü insanı seçilmişti ve Barack Obama’yı da seçtiren insanların başında geliyordu. 2009 yılında Türkiye’ye geldi. Ve o kadar yüce gönüllüydü ki yanında çalışan 300 kişiyi de aileleri ile birlikte tatile çıkarmıştı. Toplamda 1800 kişi bir gemiye bindiler. Barcelona’dan yola çıktık, İstanbul’a kadar geldik. Çırağan Sarayı’nda bir konuşma yaptı Oprah Winfrey. “Belki merak ediyorsunuz neden bu seyahati yaptığımızı” diye başladı söze. “Ben çok fakir bir aileden geldim ve çok geç yaşta ilk kez çikolatanın tadına baktım. Tadı o kadar hoşuma gitti ki bir daha çikolata yeme şansım olursa, bunu kuzenimle paylaşacağım dedim. Çünkü hayat paylaşınca güzel. Ben de bu yolculuğu sizlerle paylaşmak istedim” dedi. Sonra şöyle devam etti “Sakın bana teşekkür mektupları yazmayın çünkü o mektupları okuyacak zamanım yok. Ama eğer bu gezi sizleri mutlu ettiyse bu mutluluk yüzünüze gülümseme olarak yansısın. Bu bana en büyük teşekkür olur.” İzleyicilerimiz bundan sonra turizmde neler olacak diye sormuşlar. İstersen biraz o konuya da değinelim? Yurt dışı turları Eylül – Ekim gibi başlasa bile başka bir boyutta başlayacak. Bence insanlar öncelikle kendi imkanları ile seyahate çıkmaya başlayacaklar. Yani arabaları varsa arabaları ile seyahat edecekler. İstanbul’un çevresinde gidilecek yerleri tercih edecekler. Butik sistemle çalışan otellere rağbet olacak. Eğer söylendiği gibi uçaklarda belirli aralıklarla oturulacaksa bilet fiyatlarının iki katına çıkmasını bekliyoruz. Bu sene popüler olacak yerlerden bahsedelim mi? Bu sene ağırlıklı olarak yurt içinde seyahat edeceğiz. Biz nereye gideceğiz? Bu pandemi biterse Kuzey Ege’den başlamayı düşünüyoruz Bence insanlar kalabalık yerlerden bir müddet uzak duracaklar. Butik yerleri tercih edecekler. Bence bu sene karavan sistemi öne çıkacak. Ayrıca küçük tekneler kiralanacak. İnsanlar tatil yapacaklarsa küçülmeye gidecekler anlayacağınız. Bundan sonra nasıl tur yapacağız peki? Bundan sonra 60 kişilik otobüslerimizde 20 kişilik turlar yapmak zorundayız. Gerçi bizim turlarımız zaten çok kalabalık olmuyordu. Hijyenin öne çıkacağı, butik otellerin bütün odalarını kendimize tahsis edeceğimiz turlar olacak.
Eylül 2, 2021 Posted by under Genel Türkiye’nin cennet koyları… Binlerce yıllık antik kentler… Mitolojik hikayeler… Mutlaka görülmesi gereken noktalar… Saffet Emre Tonguç, Türkiye’nin önde gelen tatil rotalarından Marmaris, Göcek ve Ayvalık’ta… “Ayrıcalıklı Rotalar”, 4 Eylül Cumartesi saat Star’da. Profesyonel rehber ve seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç, Türkiye’nin ayrıcalıklı rotalarını keşfediyor. Rotasını Datça yarımadasına çeviren Saffet Emre Tonguç, Datça ve Marmaris’i geziyor. Cennet koylarda tekne turu yapan Tonguç, Kız Kumu, Selimiye ve Knidos Antik Kenti’ni gezmeyi de ihmal etmiyor. Pandemi sonrası konaklama ve uzayan turizm sezonunu da ele alan Tonguç, Marmaris çevresine özel bir yemeğin yapımına da tanıklık ediyor. detaylı ⇒ Alıntının kaynağı
Saffet Emre Tonguç “Eylül sabahının serinliğini / Yaprakların serinliğini / Yüreğime dolduruyorum” demiş Ataol Behramoğlu. Sonbahar sabahlarında uyanışında sevmediklerini bağışladığını, sevdiklerini daha çok sevdiğini anlattığı şiirinde… Ustaya kulak verin ve bildiğiniz doğruları unutun! Sonbahar hüznün ve içe kapanmanın mevsimi değil; aksine tazelenmenin ve kendinizi doğaya vurmanın vaktidir. Şehirlerin içi de dışı da rengarenk hazan kıyafetlerini giydi. Siz de takın gözlükleri, giyin spor ayakkabıları doğaya eşlik edin. Nereye gitsek diye karar veremeyenler için favori rotalarımı derledim. Seçin birini ve atın kendinizi sonbaharın kollarına! Saffet Emre Tonguç. İstanbul’un Vahası Atatürk ArboretumuSeyahatten ve iş koşturmacasından ne zaman fırsat bulsam biraz soluklanmak ve kendimle baş başa kalmak için Atatürk Arboretumu’na giderim. Bence en güzel mevsimi de sonbahar. Gölet kenarında kuğuları seyretmek ayrı ağaçların arasına dalıp sadece kuşların sesini duyarak yürüyüş yapmak ayrı güzel. Girişi ücretli. Yiyecek-içecek getirmekse yasak ki bence çok doğru bir uygulama. Sadece doğanın tadını çıkarıyorsunuz, kirlilik minimum. Gönül isterdi ki sıfır diyeyim ama yer yer boş pet şişeleri, bisküvi paketleri görüyorum etrafta. Çöpümüzü çöpe atmayı başarmak bu kadar zor olmamalı! Neyse konu derin, ben tekrar sonbahara döneyim. Arboretuma gitmek için fırsatınız varsa da hafta içini tercih edin; daha sakin. Yanı başındaki Belgrad Ormanı da nefis bir sonbahar seçeneği. Yerli Manhattan Maslak’ta yükselen gökdelenler ve trafikten sonra vaha gibi. Bisiklet yolları ile koşu ve yürüyüş için parkurları var. Sıkça sporsever İstanbullu ile karşılaşıyorsunuz. Ormanın belirli alanlarında piknik yapılabiliyor. İsterseniz içindeki kafelerden de yararlanabilirsiniz. Atatürk Arboretumu Ahşap Evlerin Zarafeti BüyükadaSonbaharda Prens Adalarının hepsi güzel. Kalabalıklar uzaklaşır, sezonluk tatile gelenler dönüyor ve adalar adalılara kalıyor. Benim favorim ise Büyükada. Sonbahar renklerine, çam ağaçlarının arasında yükselen zarif ahşap evler ve trafiksiz sokaklar eşlik ediyor. Tek sorun fayton, umarım bir an önce çözüm adım atılır. Büyükada sadece kilometre uzunluğunda ve kilometre genişliğinde. İster yürüyerek ister bisikletle dolaşabilirsiniz. Adanın muhteşem köşkleri arasında gezinmek çok keyifli. Çankaya Caddesi’nde 19 ve 20. yüzyıllarda yapılmış, çoğu bakımlı bahçelerde yer alan evler sıralanıyor. Bence Türkiye’nin en güzel caddelerinden biri. Con Paşa Köşkü, Fabiato Köşkü, gözetleme kuleli ve kırmızı tuğlalı Mizzi Köşkü en güzel yapılar arasında. Yelkencizade Köşkü, Avrupai tarzıyla ilgi çekiyor. Adalar Kaymakamlığı ise bir zamanlar Hacopulo Köşkü olan binada. Deniz ve Orman Bir Arada ŞileBir yan deniz bir yan orman, biraz kafa dinlemek için gönlünüz hangisini isterse Şile’de var. İlçeye adım atar atmaz metropol havasından hemen uzaklaşıyorsunuz. Bir Anadolu kentiyle selamlaşır gibisiniz. Karadeniz kıyısında 60 kilometrelik, merkezde ise 10 kilometrelik sahili var. Sonbaharın rengarenk izlerini takip etmek için rotanıza Onbir Göller Vadisi, Değirmençayı Şelalesi ve Kumbaba Tepesi’ni alın. Şile’nin en popüler noktası olan meşhur deniz fenerini de unutmayın. Ülkemizin en büyük dünyanın ise çalışır durumda olan ikinci büyük feneri kabul ediliyor. 1859’da yapılmış. Fenere yürüme mesafesinde bulunan Ağlayankaya’yı da görün. Adını taşlar arasından çıkan gh benzemesinden almış. Deniz Feneri Nehir Romantizmi AğvaSonbahar renklerini saçan ağaçlar, o ağaçların arasına davet eden hamaklar, bahçelere serpiştirilmiş şezlonglar, nehir turu… Şehir insanını şımartmak için gereken her şey Ağva’da var. Bir yanını Karadeniz diğer yanını usulca süzülüp giden Göksu ve Yeşilçay nehirleri sarıyor. Göksu Nehri Arasında da birbirinden şık butik oteller, bolca yeşil ve bolca kuş sesi var. Otellerin çoğunda nehirde tur yapabileceğiniz kanolar ve pedallı gezinti tekneleri var. Sonbaharın tatlı serinliği eşliğinde özellikle sabah saatlerinde nehrin tadını çıkarmak büyük keyif. Ağva’nın küçük bir kumsalı var. Havalar yüzmek için fazla serin olsa da yürüyüş yapmak ya da dalga seslerini dinlemek için rotanıza yöredeki çağlayanları ve bir zamanlar Romalılar’dan kaçan Hristiyanların saklandığı mağaraları da gezebilirsiniz. Aklınızda olsun; Kilimli Koyu Ağva’ya 5 kilometre mesafedeki Kilimli Koyu’ndaki doğal kaya oluşumları oldukça ilgi çekici. Kendi Küçük Güzelliği Büyük PolonezköyPolonezköy sonbahar rotalarının olmazsa olmazı. İsterseniz köy yollarını adımlayarak, ağaçların sarmaladığı yollardan geçerek doğanın yavaş yavaş dinlenmeye çekilişine tanıklık edebilirsiniz. Meryem Ana Kilisesi İsterseniz piknik konseptiyle hazırlanmış tesisleri tercih edebilirsiniz. Sonbaharın tatlı esintileri eşliğinde yavaşlığın tadını çıkarabilirsiniz. Günübirlik yetmez derseniz, keyifli bahçeleriyle butik otel alternatifleri de var. Polonezköy’e gitmişken 1. Dünya Savaşı sırasında askeri karargâh olarak kullanılan ve 1918 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılan Meryem Ana Kilisesi’ne de uğrayın. DİPNOTYazılarımı farklı tarihlerdeki ziyaretlerimin ardından kaleme aldım. Kaçınılmaz olarak güncel birçok bilgi içeriyor ama güncel demek bugünün dünyasında hız ve değişimin eş anlamlısı. Bu nedenle yazılarımı referans alıp seyahat planı yaparken değişken bilgileri tarihi mekanları ziyaret, yemek ve konaklama önerileri, ulaşım bilgileri vs. kontrol etmeyi unutmayın. Ve siz de benim gibi “bilgi paylaştıkça güzel” felsefesine inananlardansanız, yazıları zenginleştireceğini düşündüğünüz detayları iletin. Yolunuz açık olsun, gezgin ruhunuz hiç yaşlanmasın!
saffet emre tonguç turları 2020